31 Aralık 2014 Çarşamba

2014'ün En iyileri


Merhabalar bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2014 benim için iyi yönleri olduğu gibi kötü yönleri de oldu. Sonuçta yılın 12 ayı da muhteşem geçecek diye bir şey yok. Aslında geçen her yıl hüzünleri, başarıları, başarısızlıkları, mutlulukları, yeni heyecanları içinde barındığını daha iyi anlıyoruz. Ama gelen her yeni yılda geçmişe bakmamaya özen göstererek de yolumuza devam etmekteyiz. Genelde bunu ben başarırdım ama 2013 ve 2014'de bunu yapamadığımı fark ettim. O yüzden bu yıl hayatımdan çıkan insanlara üzülmeyerek güle güle derken, hayatıma girecek kişileri kabul edip geçen yıllarda olduğu gibi hoşgeldin demeyi tekrar yapmayı diliyorum. İç huzuru yakaladıktan ve onu kaybetmedikten sonra dışarıdan gelen müdaheler  vız geliyor. Bağışıklığı güçlendiren zencefil ve brokoli misali ruhumuzu da sağlamlaştırmayı, güçlü kaleler inşa etmeyi amaçlıyorum. Hayatımdaki en büyük hazinem eşim, ailem ve beni ben yapan dostlarım. Onlara daha fazla vakit ayırmayı istiyorum.Muhteşem kitaplar okuyup, kaliteli filmler izlemeyi diliyorum. Kariyerimde istediğim noktaya gelmeyi yürekten diliyorum:). Kısacası sevdiklerinizle birlikte geçireceğiniz güzel, sağlıklı, bol kazançlı ve mutlu bir yıl geçirmeniz dileğiyle. Bu yıl da yeni yıla her zaman olduğu gibi İstanbulda ailemle, eşimle girmekteyim. İlerleyen yıllarda da inşallah bu kural bozulmaz ve hep birlikte kutlarız. Gelelim 2014'ün en iyilerine;

Okuduğum en iyi kitap ya da kitaplar: Hakan Günday, AZ ve Azil, Haruki Murakami , Zemberekkuşunun Güncesi ve Sahilde Kafka

İzlediğim En iyi Tiyatro Oyunu: İstanbul Efendisi, Shakespeare

İzlediğim En iyi Film: Melinda Melinda, Hannah ve Kızkardeşleri ve Amour

En iyi mekan: Caffee & Shop 

Okuduğum en iyi dergi: Ot'un sayıları ve Varlık

Okuduğum en iyi antik yazar: Seneca ve Cicero

Yediğim en güzel yemek: Arapaşı çorbası.

Gittiğim en iyi sergi: Buna tam karar veremedim. :)

Aldığım en iyi karar: Kimseyi takmamak ve gidene güle güle diyip irdelememek ve hayatın güzelliklerine açık olmak

Aldığım en güzel hediye: Eşimin bana armagan ettiği kitaplar, magnetler ve kupalar ve Dostlarımın, akrabalarımın bana aldıkları baykuşlu objeler

En beğendiğim şehir: Marmaris

En tükettiğim meyva ve sebze: Elma, Pancar, Kırmızı havuç ve zencefil

En beğendiğim çay: Dağ kekikli, naneli, kakuleli, zencefilli ve portakallı çay:))

Yaptığım en güzel yemek: Pancar salatası, Beef stragonof ve mantarlı bulgur pilavı:)


Benim 2014'teki En'lerim bundan ibaret:) sizlerinkiler neler?

28 Ekim 2014 Salı

Sonbahara Merhaba


Uzun bir aradan sonra merhaba, şu son aylar yoğun bir şekilde geçti. Evlilik hazırlıkları, ev hazırlıkları ve başka bir şehre taşınma işleri derken açıkcası son üç ay koşturmakla geçti. Yeni bir hayatın, yeni bir şehrin, yeni bir düzenin içinde yaşamaya başladık. Bu arada boş bulduğum nadir anlarda da kitap okumaya çalıştım. Evin düzenini yeni yeni yapmaya çalıştığımızdan okuduğum kitapları ve okuyacaklarımı ayırma fırsatı bulabildim. Bu aralar sevdiğim yazarların kitaplarını ard arda okuyamaya çalıştım. Hakan Günday'ın  AZ ve Azil isimli kitaplarını okudum ve iyi ki okudum diyorum. İnanılmaz güzel iki kitaptı. Bu kış Hakan Günday külliyatını bitirmeyi çok istiyorum. İkinci yazarım ise Haruki Murakami. Aslında Murakami okumayı uzun zamandır istiyordum. Ben de İmkansızın Şarkısı isimli kitabı vardı. Ama ben Zemberekkuşunun Güncesini alarak okumaya başladım. Ardından Sahilde Kafkayı okudum. Şimdi de Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu isimli kitabı okuyacagım. Murakaminin kitaplarını okurken altlarını çizmeyi ihmal etmedim. Benzer ögeleri kitaplarında işleyen yazar, ahenkli kurgusu ve sade diliyle okuyucu kitaplarının içine çekiyor. Açıkcası Murakami okumayı seviyorum. Rowling'in Boş Koltuk isimli kitabını indirimden alarak okuma şansını elde ettim. Kitabın ilk başları karakterleri tanıtmakla geçmekte ve bu durum okuyucuyu biraz sıksa da daha sonra kitap kendini sevdiriyor ve okumaktan zevk alır hale geliyorsunuz. Bu kitabı da çok sevdim. Diğer okuduğum kitaplar Bestseller tadında olan kitaplar. İtalyan Düğünü hayli keyifli bir kitaptı. Diğer iki kitap iki ciltlik birbirini takip eden serinin kitabıydı. UzakDoğu öğretilerini içinde barındıran kitapta okudukça düşündüren, düşündürdükçe hüzünlendiren güzel kitaplardandı. Uzakdoğuyu anlatan kitapları arada sırada okumak gerekli diye düşünüyorum. Kendi içimize dönmeyi sağlıyorlar. İlk fotoda okumuş olduğum kitapları görmektesiniz. İkinci ve Üçüncü foto da ise okuyacaklarımı görmektesiniz. Külliyatları bitirdikten sonra ayrıntılı bir şekilde burada yayınlacağım.:)








29 Ocak 2014 Çarşamba

Ocak Ayından Kalanlar

Merhaba, Ocak ayı hava durumuna göre sıcak geçse de ruh hali olarak buz gibi geçti. Aralık sonu ve Ocak başında Fatihle birlikte biletler aldık. 2 tiyatro oyunu, 1 klasik müzik konseri ve 1 bale resitaliyle bu ayı kapattık.  İlk olarak Hüsn-ü Aşk Bale resitali için fulya sanat merkezine gittik. Baleden ikimizde çok fazla anlamıyoruz ama eseri ikimizde bildiğimizden gittik. Açıkcası çok beğenmedik. Mesnevi tarzında yazılmış bir eseri günümüze adapte etmişler ama müzikler o duyguyu bize yansıtmadı. Aslında konuyu bilmesek olayı pek fazla anlamazdık. Ya da biz baleden anlamıyoruz bilmiyorum ama şu konuda ikimizde aynı fikri paylaşıyoruz. Klasik bale resitalleri daha güzel oluyor. İkinci olarak klasik müzik konserine gittik ve inanılmaz güzeldi. Yine fulya sanat merkezine gittik. Fulya sanat merkezinde her cuma akşamı klasik müzik konseri veriliyor. Biz Koji Kawamoto'nun yönettiği klasik müzik konserine gittik ve çok beğendik. Fiyatları da çok uygun. Mutlaka bir cuma akşamı  bu konserlerden birine gitmenizi tavsiye ederim. Son olarak iki tiyatro oyunundan bahsetmek istiyorum. İkisi de şehir tiyatrolarına ait iki oyun. İlk gittiğimiz oyun bu sene seyirciyle buluşan Shakespeare adlı oyundu. Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesine gittik. Aslında çok enteresan bir oyundu. Oyunun konusu Bir deli hastanesinde yaşananlarının mücadelesi anlatılıyor. Bir tanesi kendisini Stalin, diğeri venüslü, öbürü ise Sarah Bernardt sanmaktadır. Hastanenin havası Mars'tan gelen bir yolcuyla değişiyor. Kendisini Mars'tan geldiğini söylese de bir türlü kimse inandıramaz. Düşünce yapısı, tarzı zaten ya deli olduğunu ya da uzaydan geldiğini kanıtlar nitelikte. Oyunun temposu hiç düşmüyor. Güldürürken düşündüren, düşündürdükçe sorgulamaya iten bir oyundu. İkinci oyuna geçen hafta gittik. Antik komedya yazarı Aristophanes'in Lysistrata Kadınlar Savaşı adlı oyunuydu. Konusunu çok sevdiğim oyunlardan biridir. Çok eğlendik, sadece müzikler biraz oryantalisti. Onun dışında her şey güzeldi. Müzikli oyun oldugundan biraz başımız tuhaf oldu olsun. Tavsiye ediyorum.

Sevgiler

Bellanomisma


http://www.youtube.com/watch?v=utV46uubZn0

http://www.youtube.com/watch?v=DWg__evJqJE

14 Aralık 2013 Cumartesi

Fransız Teğmenin Kadını (Bitmesini Hiç İstemedim)



Merhabalar, biraz önce John Fowles'ın Fransız Teğmenin Kadını isimli kitabı bitirmiş bulunuyorum. Kitaptan o kadar etkilendim ki hemen Selmin Abla'yı arayıp "abla ben kitabı bitirdim bugun işlerim var ama yarın oturup konuşsak olur mu" dedim. Kendisi iki gun yogun olduğundan konuşma faslı haftaya kaldı. Ben de hiç zaman kaybetmeden buraya yazmak istedim. Aslında kitap biter bitmez bloga yazmam, fakat o kadar begendim ki duygularımı hemen yazmak istedim:) Bu satırları yazarken de taze demlenmiş çayımı da bir yandan yudumlamaktayım:). Biliyorsunuz bu yıl Selmin Abla'yla ingiliz edebiyatına dair birçok kitabı okuma kararı aldık. Listemizi yaptık. İlk sıraya da bu kitabı koymuştuk. Tesadüf şu ki ikimiz de yıllardır bu kitabı okumak istiyormuşuz. Kış aylarında kitap okumaktan inanılmaz haz alan ben, uzun bir aradan sonra keyifli bir kitap okumanın verdiği mutlulukla buraya yazıyorum. Yaz ayında başlayan kitap okuma konusundaki isteksizliğim bu kitapla son buldu:). Kitabı satın almadım, sağolsun Fatih'te varmış. Ondan okudum. Eski bir basımdı, yani gıcır gıcır değildi. Benim bu huyum aslında çok kötü. Fatih sahaflardan kitap almayı çok severken aksine ben tertemiz birinci el kitap almayı seviyorum. 

Kitap konusuyla, kurgusuyla, karakterleriyle, psikolojik alt yapısıyla çok iyiydi. John Fowles'ın bu kitaptan önce Koleksiyoncu isimli kitabını okumuştum. Kitabın sonu okuyucu da tokat etkisi yaratsa da onu da sevmiştim. Sanırım Fowles bu işi biliyor, bir şekilde okuyucu kendisine bağlıyor. Dönem, mekan ya da konu fark etmiyor diye düşünüyorum. Kitap zaman olarak 19. yüzyıl İngilteresi'nde geçiyor. Bilindiği üzere bu dönem Victoria Dönemi diye geçiyor. Aslında Victoria Dönemi başlı başına ele alınması gereken bir dönem. Kısacası yasaklarla, ayıplarla dolu, mimaride abartıların görüldüğü, dinin etkili olduğu bir dönem. Yazar kitapta yapılan hataları, aristokrasi sınıfını, yanlış anlamaların silinmez bir leke haline geldiği bu dönemi bir hayli eleştiriyor. Dönemle ilgili çok keskin ve bir o kadar da dogru saptamaları olduğunu da  görüyoruz. Bir taraftan dünyayı saran ve İngiltere'de bir hayli etkili olmuş Sanayi Devrimi'nin eşiğinde bir ülke, diğer yandan bunun getirdiği olumlu ve bir o kadar olumsuz durumlarla yüzleşen halk. Çünkü giderek toplumsal yapı değişiyor. İşçi sınıfı doğuyor. Seri üretime geçiliyor. Ticarette bir hayli yol alınırken, aristokrasi sınıfı ticarete atılmamakta direniyor. Soylu olmak böyle bir şey olsa gerek:) Bu ne kibirdir allahım diyorsunuz kitabı okurken:)). Bunun dışında Amerika'ya göç eden insanların durumunu ve Amerika'nın, İngilitere arasındaki farkları, kültür şokları hepsi kitapta perde arkası olarak veriliyor. İngilizlerin, o dönem Amerikalıları aşağı gördüğü hatta Amerikanca konuşma tarzı diye eleştirdikleri konuşma tarzına da yazar değiniyor. Hatta kitabın bir yerinde Fowles Virginia'nın derhal İngilizleşmesi gerekiyor diyerekten yazar aslında ironide bulunduğunu anlıyorsunuz:) Bu anlattıklarım aslında kitabın arka planında ve bir o kadar içinde olduğu konular. Aslında kurgunun temelini oluşturuyor. Belki de o yuzden kitabı okurken sıkılmıyoruz, bir şeyleri yazar gözümüze sokmuyor ya da bilgilerini ahkam keserek vermiyor. Perde arkasında bırakıyor ve bu karakterleri de daha iyi anlamamıza neden oluyor.

Kitabın konusuna kısaca gelecek olursak; 19 yüzyılda geçen bir aşk hikayesi. Yanlış bir anlamaya maruz kalmış, dönemin getirdiği sert kurallar ve ön yargılar yüzünden üzerine atılan lekeyi temizleyememiş ve kaderine susarak kabul etmiş Sarah ile soylu bir aileden gelen ve hayatını garanti almak için mücadele eden dönemin kuralları karşısında çırpınan, direnen Charles arasında geçen gizemlerle dolu bir aşk hikayesi. Aslında çözümlemesi yer yer zor bir aşk hikayesi. Bunu burada şimdi niye yaptı diyorsunuz, sonra ama kız haklı diyorsunuz. Aaa ne kadar efendi bir çocuk, bu yaptıgına ne demeli, sonra da ama aşkı için Charles direndi  daha ne yapsın diyorsunuz. Yazar sürekli şaşırtıp duruyor okuyanları. Kitabın sonu bile aslında gizemli bitiyor. Victoria Dönemi'nde gördüğümüz mutlu sonlar yok:) Çünkü yazar günümüzden:)). Kitabın bazı yerlerinde zaman zaman duruma Fowles da müdahele ediyor. İşte şimdi bu karaktere şunu yapmak istedim, zaman zaman karakterin kaderini kendisi belirlesin istedim tarzı cümlelerle girişler yapıyor. Fazla ayrıntı verip, heyecanı kaçırmak istemiyorum ama mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. 

Son olarak buraya foto koymak için tarama yaparken filmi olduğunu da gördüm. Merly Streep ve Jeremy Irons oynamış. Bu sahne kitabın en önemli sahnelerinden:) İzlemek kaçınılmaz oldu. Filmi izledikten sonra da izlenimlerimi buraya yazacağım. 


Sevgiler

Bellanomisma

9 Aralık 2013 Pazartesi

2013'de neler oldu? neler değişti?



Merhabalar, blogumu takip edenler bilir, aralık ayı geldiğinde geçirdiğim 12 ayın kısa bir özetini burada yayınlarım. Bir nevi iç dökme de denilebilir. 2012 yılını açıkcası çok sevmemiştim. Özellikle tezin yorucu koşuşturması, sağlık sorunları, işsizlik ve gelecek kaygılarıyla geçen bir yıl olmuştu benim için. 2013 ise   umuttu. Her şeyden arındığım, yeni bir sayfa açtığım, geleceğe neşeyle, güvenle, sevgiyle merhaba diyebileceğim bir yıldı 2013.Herkes gibi belki de 2012 yılının bir an önce gitmesini, 2013 yılının ise hemen gelmesini istiyordum. Sanki yılan misali derimi değiştirip atıyordum ve yeni umutları yeni derimde hissediyordum. Bu yüzden 2013 gelmeden bile özlemle istediğim, gelmesini dört gözle beklediğim bir sene olmuştu. Bilmiyorum yeni yılın sihrine inanan var mı? Gerçekten de 2013 yılı benim için değişimlerin olduğu kısa dönemle de olsa iş sahibi olduğum, mesleki hayatımda akademik anlamda ilk adımlarımı attığım ve hayat arkadaşımı bulduğum sağlıklı, güzel bir yıl oldu. Her şeyin başı her zaman söylediğim gibi sağlık, huzur ve mutluluk. Bu üçü hayatınızda, bedenizde olduğu sürece sanırım yaşamın zorluklarına gögüs germek biraz daha kolaylaşıyor diye düşünüyorum. O yüzden yeni yılın başta ailem, dostlarım ve tüm arkadaşlarım için sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yıl olmasını diliyorum.

Yeni yılı çocuklugumdan beri çok severim. Yeni yıl demek ailemin bütün üyelerimin bir araya geldiği, bolca kahkahaların atıldığı bir gecedir. Bu gece tüm yasaklar kalkardı, mesela gece yarısına kadar oturup televizyon seyrebilirdim ve dilediğim kadar çikolata ve cips yiyebilirdim. Babamın her zaman Baylan'dan getirdiği şemsiye çikolataları da unutmamak lazım:) Bunların içinde belki de en güzeli tombala oynanmasıydı. Biz yılbaşılarında halen az da tombala oynamaya çalışıyoruz. Artık yeni oyunlar da var tabi. Onları da oynuyoruz.

Yeni yılda gönlünüzden geçen her şeye kavuşmanız dileğiyle, sağlıkla, sıhhatle, mutlulukla ve huzurla geçirebileceğimiz güzel bir yıl olsun. Barış ve sevgi hiç eksik olmasın. Etrafınızda hep sizi mutlu edecek güzel insanlar olsun. Bu dilek hepimize gelsin. Çünkü ne kadar mutlu insan ve size deger veren kişi varsa inanın hayat kaliteniz o kadar yüksek oluyor. Ben öyle yapmaya çalışıyorum. Beni üzen, kötü düşünceli, dedikodu yapan ve rahatsız eden kişilerle sıklıkla görüşmemeye ve onları hayatımın dışında bırakmaya çalışıyorum. Siz de öyle olun. Kötü insanları çıkarın hayatınızdan. Bırakın istediklerini düşünsünler, zaten sizin hayatınızda olsalar da bir yolunu bulup sizi üzecekler. En güzeli öteleyin, sonra çıkarın hayatınızdan. 

Yeni Yılınızzz kutlu olsun. Hoşgeldin 2014:))

5 Aralık 2013 Perşembe

İngiliz Edebiyatından Seçmeler


Merhabalar, eskisi gibi blogda fazla yazı yazmadığımın farkına vardım ve bu duruma son vermek adına okuyacağım kitaplar hakkında birkaç şey yazmak istedim. Geçen ay yakın dostlarımdan Selmin Abla'ya bir öneride bulundum. Yıllardır süren dostluğumuzda ortak  birçok yanımız var. Bunlardan biri kitaplar ve diğeri ise ingiliz edebiyatına olan düşkünlüğümüz. Bu yıl İngiliz Edebiyatından seçmeler okumaya karar verdik ve güzel bir liste hazırladık kendimize. Kenarda köşede kalmış victoria dönemi yazarlarından tutun da günümüz yazarlarına kadar uzanan uzun bir liste oluşturduk. İlk kitabımız ise John Fowles'ın unlu kitabı Fransız Teğmenin Kadını. Lise yıllarımdan beri okumak istediğim ama bir türlü okuyamadığım bir kitap olur kendisi. 15 yıllık aradan sonra okumaya başladım:) Selmin ablanın da buna benzer bir hikayesi varmış.  Selmin abla kitabı bitirdi ama ben henuz bitirmedim. Bu aralar okuduğum en iyi kitaplardan biri diyebilirim. Edebi anlamda zevk almanın yanı sıra dönemin ingiliteresi konusunda da bir hayli bilgi edinmemize yol açan bir kitap. Bilmiyorum içinizde okuyan var mı? eğer okuduysanız yorumlarınızı merakla bekliyorum. Önümüzdeki ay ise Howards End'i okuyacağız. Bu kitap için de sabırsızlanıyorum. Sanırım liste guzel olunca sabırsızlanma kat sayısı gunden gune artıyor. Herkese iyi okumalar diliyorum ve ingiliz edebiyatı ile ilgili önermek istediğiniz kitap varsa lütfen yazın. 



Sevgiler

Bellanomisma

5 Kasım 2013 Salı

Son Zamanlarda Okuduklarımdan Seçmeler


Bu aralar farklı koşuşturmalar içerisindeyim. Yoğun geçen günlerin arta kalan vakitlerinde az da olsa kitap okuyabildim. Bunlardan ilki Nefertiti. Michelle Moran'dan okuduğum ikinci kitap. Mesleğim gereği Mısır kültürüyle üniversitede az da olsa haşır neşir olmuştum. Mısır Kraliçeleri arasında en ünlülerden biri olan Nefertiti'nin yaşam öyküsü. kitapta anlatılan dönem, Mısır Tarihinde bir ilk olarak bilinmektedir. Bunun nedeni pagan inancından tek bir tanrıya Ra'ya yani Guneş'e tapınım görülmektedir. Kocası Amenhotep bunun için uğraş içine giriyor ve krallığını Amarna'ya taşıyor. İsmini de Akheneton olarak değiştiriyor. Bu durum toplumun, Mısır krallığına ve kral Akheneton'a karşı düşmanlığın başlamasına da neden oluyor.Nefertiti'nin yaşadığı zorluklar, iktidar hırsı, kendi kanından birinin başa geçirme isteğini de kitap gözler önüne seriyor. Nefertinin ardı ardına gelen doğumları, yaşadığı sıkıntılar, kızlarıyla ilgili yaşamlarına da kitapta yer veriliyor. Bilimsellikten uzakta tarihi roman tadında bir eser bu kitapta okuyanların bir hayli zevk alacağı düşüncesindeyim.


İkinci kitap Oya Baydar'ın "O Muhteşem Hayatınız" isimli kitabı. Geçen ay İdeefix'den sipariş ettiğim kitapların arasında yer almaktaydı. Oya Baydar'ın edebi dilini ve kitaplarını çok severim. Hemen hemen bütün kitaplarını okudum. Okuduğum, bu son kitabında başlangıçta oya baydar tarzından uzaklaşmış diye düşünmüştüm ama kitabın ortalarına gelindiğinde direk vermek istediği sosyal mesajları üstü kapalı olarak vermeye başladıgını gördum ve sonuna kadar kitap bu olayın uzerinde gelişti diyebilirim. Kitabın konusu, ünlü bir opera sanatçısının yaşadıkları, başarı basamakları ve bu basarı basamaklarına çıkarken yaşadığı durumlar ve çektiği acılar anlatılmaktadır. Ömrü boyunca müzikten bir an olsun vazgeçmeyen bir divanın hayatı, ona hayran bir toplayıcıyla karşılaşmasıyla değişiyor. Hayranı, onun resimlerinden, gazete kupurlerinden ve kasetlerinden bir dunya yaratıp, onun ayakları altına sermektedir. Hayatını muhteşem olarak nitelendiren hayranı sayesinde, kendi hayatını sorgulayan bir sanatçıyla yuz yuze kalıyorsunuz. Resimlerde bakan yuz bir insana neyi anlatır. Bir gulumseme hayatındaki acıları silebilir mi ya da karşıdaki insan bir resimle her şeyi anlayabilir mi? bu iki hayatı aslında yazar bir yerde sorguluyor. Mesleği yuzunden yıkılmış bir evlilik ve arkasında bıraktıgı ufak bir kız çocuğu bunun bedelini diva nasıl yaşamış bunlar anlatılıyor. Kitabın ikinci kısmı ise kızı Arya'nın agzından anlatılıyor ve Arya ile birlikte başka bir dunyaya yolculuk başlıyor. Bu yolculuğun adı Dersim. Dersim'i Arya'nın oraya yapmış oldugu yolculuk sayesinde hikayesini öğrenmiş bulunuyoruz. Dersim hakkında bilinmeyenler, yöre halkının hikayeleri, yaşanan olaylar. 38 yılında neler oldu, neler yaşandı bunları da Baydar sayesinde ögrenmeye çalışıyoruz. Kitabın dili ve kurgusu her zamanki gibi guzeldi. Oya Baydar'ın değişik bir dili var. İnsanı kendisine çeken, saran, sarmayalan bir yapısı var. 

Son kitap ise bestseller tarzında. Kristin Hannah'ın Ateşböceği Yolu isimli kitabı. Aslında bu kitabı her yerde görüyordum. Bloglarda sıklıkla rastladım. Hatta internete bu kitabın adını yazdıgınızda bir hayli blog tarafından yorum yapıldığını gördüm. Çok yakın bir arkadaşım da Kış Bahçesi isimli kitabını okudu.. Ondan da yazar hakkında olumlu yorumlar dinledim. Bahsedeceğim kitabın ikincisi de 23 nisanda yurtdışında  çıkmış. Türkiye'de de "Ateşböceği Şarkıları" adında çevrilmiş.Bu kitabı karşıya geçtiğimde cagoğlundaki satış dukkanında bir hayli indirimli olarak aldım.  Kitabı okumaya başladıgımda  çok bilindik konu diye başlamıştım. Bir yandan da merak ediyordum. Kitap 70'li yıllarda başlayan arkadaşlıklarını 2000'li yıllara taşıyan iki arkadaşın yaşam öyküsü. Birbirlerine kardeşten öte bir yakınlık duyan bu iki insanın, yaşadığı acılar, sıkıntılar ve aralarında kopmayan arkadaşlık bağı kitapta özellikle vurgulanıyor. İki farklı hayatın çarpıcı yönleri ele alınıyor. Bir tarafta annesiz bir çocukluk geçiren,göz önünde olmayı seven ve hayat konusunda hep hırsları olan ve en tepeyi çıkmayı hedefleyen Tully ile hayatı daha sıradan ve silik yaşayan mutlu bir ailede buyumuş Kate'nin yaşam öykusu anlatılıyor. Biri mesleğinde zirveye çıkarken arkada bir ailesinin olmamasını yıllar sonra fark etmesi, diğeri ise kariyerini bir kenara bırakıp evlenip çoluk çocuga karışmış Kate'nin yaşadıkları. Hangi hayat daha muhteşem, Hangi hayat daha yıpratıcı bu sorular aslında soruluyor. 70'li yıllardan 2000'li yıllar arasındaki dönemde dunyada neler olup bitmiş perde arkasında dipnot olarak kitapta anlatılıyor. Seattle, Newyork, Bainbridge adası arasında geçen olaylar örgusunu bir çırpıda okuyabiliyorsunuz. Şimdi ise Fransız Teğmenin Karısı'nı okumaktayım:) Bitsin onunla ilgili bir yazı da ekleyeceğim.


Sevgiler

Bellanomisma