Merhabalar, biraz önce John Fowles'ın Fransız Teğmenin Kadını isimli kitabı bitirmiş bulunuyorum. Kitaptan o kadar etkilendim ki hemen Selmin Abla'yı arayıp "abla ben kitabı bitirdim bugun işlerim var ama yarın oturup konuşsak olur mu" dedim. Kendisi iki gun yogun olduğundan konuşma faslı haftaya kaldı. Ben de hiç zaman kaybetmeden buraya yazmak istedim. Aslında kitap biter bitmez bloga yazmam, fakat o kadar begendim ki duygularımı hemen yazmak istedim:) Bu satırları yazarken de taze demlenmiş çayımı da bir yandan yudumlamaktayım:). Biliyorsunuz bu yıl Selmin Abla'yla ingiliz edebiyatına dair birçok kitabı okuma kararı aldık. Listemizi yaptık. İlk sıraya da bu kitabı koymuştuk. Tesadüf şu ki ikimiz de yıllardır bu kitabı okumak istiyormuşuz. Kış aylarında kitap okumaktan inanılmaz haz alan ben, uzun bir aradan sonra keyifli bir kitap okumanın verdiği mutlulukla buraya yazıyorum. Yaz ayında başlayan kitap okuma konusundaki isteksizliğim bu kitapla son buldu:). Kitabı satın almadım, sağolsun Fatih'te varmış. Ondan okudum. Eski bir basımdı, yani gıcır gıcır değildi. Benim bu huyum aslında çok kötü. Fatih sahaflardan kitap almayı çok severken aksine ben tertemiz birinci el kitap almayı seviyorum.
Kitap konusuyla, kurgusuyla, karakterleriyle, psikolojik alt yapısıyla çok iyiydi. John Fowles'ın bu kitaptan önce Koleksiyoncu isimli kitabını okumuştum. Kitabın sonu okuyucu da tokat etkisi yaratsa da onu da sevmiştim. Sanırım Fowles bu işi biliyor, bir şekilde okuyucu kendisine bağlıyor. Dönem, mekan ya da konu fark etmiyor diye düşünüyorum. Kitap zaman olarak 19. yüzyıl İngilteresi'nde geçiyor. Bilindiği üzere bu dönem Victoria Dönemi diye geçiyor. Aslında Victoria Dönemi başlı başına ele alınması gereken bir dönem. Kısacası yasaklarla, ayıplarla dolu, mimaride abartıların görüldüğü, dinin etkili olduğu bir dönem. Yazar kitapta yapılan hataları, aristokrasi sınıfını, yanlış anlamaların silinmez bir leke haline geldiği bu dönemi bir hayli eleştiriyor. Dönemle ilgili çok keskin ve bir o kadar da dogru saptamaları olduğunu da görüyoruz. Bir taraftan dünyayı saran ve İngiltere'de bir hayli etkili olmuş Sanayi Devrimi'nin eşiğinde bir ülke, diğer yandan bunun getirdiği olumlu ve bir o kadar olumsuz durumlarla yüzleşen halk. Çünkü giderek toplumsal yapı değişiyor. İşçi sınıfı doğuyor. Seri üretime geçiliyor. Ticarette bir hayli yol alınırken, aristokrasi sınıfı ticarete atılmamakta direniyor. Soylu olmak böyle bir şey olsa gerek:) Bu ne kibirdir allahım diyorsunuz kitabı okurken:)). Bunun dışında Amerika'ya göç eden insanların durumunu ve Amerika'nın, İngilitere arasındaki farkları, kültür şokları hepsi kitapta perde arkası olarak veriliyor. İngilizlerin, o dönem Amerikalıları aşağı gördüğü hatta Amerikanca konuşma tarzı diye eleştirdikleri konuşma tarzına da yazar değiniyor. Hatta kitabın bir yerinde Fowles Virginia'nın derhal İngilizleşmesi gerekiyor diyerekten yazar aslında ironide bulunduğunu anlıyorsunuz:) Bu anlattıklarım aslında kitabın arka planında ve bir o kadar içinde olduğu konular. Aslında kurgunun temelini oluşturuyor. Belki de o yuzden kitabı okurken sıkılmıyoruz, bir şeyleri yazar gözümüze sokmuyor ya da bilgilerini ahkam keserek vermiyor. Perde arkasında bırakıyor ve bu karakterleri de daha iyi anlamamıza neden oluyor.
Kitabın konusuna kısaca gelecek olursak; 19 yüzyılda geçen bir aşk hikayesi. Yanlış bir anlamaya maruz kalmış, dönemin getirdiği sert kurallar ve ön yargılar yüzünden üzerine atılan lekeyi temizleyememiş ve kaderine susarak kabul etmiş Sarah ile soylu bir aileden gelen ve hayatını garanti almak için mücadele eden dönemin kuralları karşısında çırpınan, direnen Charles arasında geçen gizemlerle dolu bir aşk hikayesi. Aslında çözümlemesi yer yer zor bir aşk hikayesi. Bunu burada şimdi niye yaptı diyorsunuz, sonra ama kız haklı diyorsunuz. Aaa ne kadar efendi bir çocuk, bu yaptıgına ne demeli, sonra da ama aşkı için Charles direndi daha ne yapsın diyorsunuz. Yazar sürekli şaşırtıp duruyor okuyanları. Kitabın sonu bile aslında gizemli bitiyor. Victoria Dönemi'nde gördüğümüz mutlu sonlar yok:) Çünkü yazar günümüzden:)). Kitabın bazı yerlerinde zaman zaman duruma Fowles da müdahele ediyor. İşte şimdi bu karaktere şunu yapmak istedim, zaman zaman karakterin kaderini kendisi belirlesin istedim tarzı cümlelerle girişler yapıyor. Fazla ayrıntı verip, heyecanı kaçırmak istemiyorum ama mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Son olarak buraya foto koymak için tarama yaparken filmi olduğunu da gördüm. Merly Streep ve Jeremy Irons oynamış. Bu sahne kitabın en önemli sahnelerinden:) İzlemek kaçınılmaz oldu. Filmi izledikten sonra da izlenimlerimi buraya yazacağım.
Sevgiler
Bellanomisma
Bende kitabı çok beğenmiştim ama filmini henüz izlemedim. İnşallah izleyeceğim.
YanıtlaSilcok etkileyiciymis konusu. Hic okumamistim normalde ask hikayeleride pek ilgimi cekmez ama bu cekti. Paylasim icin tesekkurler
YanıtlaSil