23 Haziran 2012 Cumartesi

J. M. Coetzee/ Utanç

Güney Afrikalı yazar Coetzee'nin Utanç adlı kitabı bu yıl en çok okumak istediğim kitaplar arasında yer almaktaydı. Kitap klubumuzde geçtiğimiz aylarda Güney Afrika ayında Coetzee'nin herhangi bir kitabını okumayı talep etmiştim. Fakat başka bir yazarın kitabını seçtik ve okuduk. Seçtiğimiz kitabın kötü çıkması sonucunda Coetzee'ye olan ilgim daha da arttı. 

Güney Afrika edebiyatı  yazarları arasında Coetzee, Nadine Gordimer, Dorris Lessing gibi yazarlar önemli bir yer tutmaktadır.  Bu yazarlar Güney Afrikanın sorunlarına yer vererek oranın kültürünü, halkını ve yaşam biçimi hakkında bize bilgiler vermektedirler. Şunu biliyoruz ki her ülkenin edebiyatı kendi içinde farklı kültürleri barındırmaktadır. Aslında edebiyatı bu yuzden seviyorum. Özellikle romanlar ülkelerin kültürlerini yansıtmak konusunda en önemli yapı taşlarından biri. Şehirlerin arka sokaklarında dolaşmak, bir döneme tanıklık etmek, yaşanan sorunları görebilmek,sosyal olgulara parmak basabilmek, eleştirebilmek, düşünebilmek, tartışabilmek bunların hepsini roman kavramı içerisinde bulmak mümkün. Bu kitapta da Güney Afrika'da yaşayan beyazlar ile siyahların yaşam biçimleri gözler önüne serilmektedir.

Kitabın konusu Cape Town'da hayatını sürdüren, Üniversite'de hoca olan David Lurie'nin öğrecisiyle yaşamış olduğu cinsel ilişkiden sonra gelişen bir dizi olaylar zincirinden oluşmaktadır. Kızı yaşında olan olan öğrencisiyle yaşamış olduğu ilişkinin ortaya çıkması ve Üniversite tarafından kendisine açılan soruşturma sonucunda okuldan ayrılan Lurie kentten bir nevi kaçarak, kızı Lucy'nin bulunduğu köye gitmeye karar verir. Burada her şeyden uzakta  hayatı ile ilgili kararlar alacakken kendini bir dizi olayın içinde bulur. Öğrencisi Melanie ile yaşadığı ilişkiden pişmanlık duymayan David, kızının başına gelen hadiselerden sonra utanç duymaya başlar. Melanie ile yaşadıgı şeyin sadece kendi arzuları sonucunda yaşanmış olduğunu, kızın aslında sadece kendisi istediği diye birlikte oldugunu ve ona teslim olduğunu kabul eder. Kızının başına gelen üzücü hadiseden sonra bir baba olarak olaylara bakan David, kendi utançını ve kızının utancını içinde hisseder ve bu utanç aslında onu çaresiz bırakır. Siyahlar ile beyazlar arasında mücadeleye ve toplumun yapısına da parmak basan yazar, bu durumu içten içe eleştirmekten de geri kalmaz. Yazarın dili konusunda ise şunu söyleyebilirim. Gerçekten çok sade ve edebi açıdan zevk alacağız bir anlatım dili var. Çeviri konusunda da sevgili İknur Özdemir'i de tebrik etmek lazım. Kitabın başlarını okuduğunuzda cinsellik üzerine yazılmış bir kitap izlenimi verse de asıl kırılma noktası David'in okuldan ayrılıp, kızı Lucy'nin yanına gitmesinden sonra başlamaktadır. Ayrıca İngiliz Şair Lord Byron'un hayatına dair izlerin olması da kitaba ayrı bir tat vermektedir.

1 yorum:

  1. Simdi okuyoru, bitmek uzere, harika gidiyor, boyle kitaplari cok severim, akici, dusundurucu...

    YanıtlaSil