9 Ağustos 2010 Pazartesi

twilight saga- new moon, eclipse, breaking dawn- Stephenie Meyer

İki senedir edebiyat ve sinema dünyasında büyük yankı uyandıran Stephenie Meyer’in Twilight kitap serisini okuma maceram, bir kız arkadaşımın beni zorla New moon’a götürmesiyle başladı. Çok satanlar rafındaki kitapları okumayı sevmiyorum, tercihte etmiyorum. Bu huyum yüzünden bir çok güzel kitabı sonradan okumak zorunda kalmıştım. Ama, Bestseller olanları hemen hemen hiç okumuyorum. Twilight serisi Alkım’da, Remzi’de vb birçok kitapçıda gözüme çarpıyordu. Fakat Twilight’ın o kapak resmi ve çok satanlar listesinde olması, benim için liste dışı olması için yeterliydi. Bunun dışında birçok arkadaşım sürekli “Edward Cullen” ahhh ve bu benzeri kelimelerle karşıma geçip, sürekli ana karakterin nasıl bir kişilik olduğundan bahsediyorlardı ve bana ” kitabını okumuyorsun bari filmini izle ” diye baskı yapıyorlardı. Ben de inat ettim. Okumayacağım ve izlemeyeceğim. Kitabın konusunu öğrenmek bile istemiyordum. Çok mu büyük konuştum ne?:))

Geçtiğimiz Kasım ayında Twilight’ın ikinci filmi olan “New Moon” gösterime girdi. Ben tabi bunu bilmiyordum. Taa ki arkadaşım beni sabahın köründe arayıp, zorla sinemaya çağırana kadar. Ben halen Yeni ay filminin Twilight serisi oldugundan habersiz Capitol’e gidip biletleri alıncaya kadar. Çünkü arkadaşım Üsküdar’da oturmasına rağmen geç kaldığından, erken gelen ben olduğum için biletleri ben aldım veeee “Allahım bu kader olsa gerek kaçış yok” diyerekten biletleri aldım. Tabi her şeyden habersiz filmi izlemeye girdim. Tek bildiğim Edward’ın vampir, Bella’nın ise insan olmasıydı. Neyse biz filme girdik. Ben tabi vampir deyince aklıma gelen, kan içerler, sarımsak, puttan korkarlar, gece dolaşırlar, tabutta yaşarlar vb. kafamda var. Filmi izliyorum. “Nasıl yani? eee bunlar gündüz dışarı çıkıyorlar”,” Nasıl yani? insan kanı içmiyorlar” ” Yok artık birde güneşte parlıyorlar”. Sürekli arkadaşıma soru sormak zorunda kaldım. Hatta Uğur’un tabiriyle resmen ticky vampilerdi. Sonra Neslihan’a beni bu filme getirdiği ve Sevgili Edward Cullen’la tanıştırdığı için teşekkür ettim. Hatta buradan bir kez daha ediyorum.



O günün akşamı ben kendimi Alkım’da elimde tam 4 adet Twilight serisi kitabını satın alırken buldum. Eve döner dönmez, ilk kitabı o gece bitirdim. New moon’u ertesi gun bitirdim. O gün İzmitten arkadaşım bana yatılı kalmaya geldi. Ben, Nesrin’in yanında çok önemli bir ödevmiş gibi 2 kitabı da bir çırpıda bitirdim. Allahtan Nesrin’de sıkı bir Twilight taraftarı oldugu için beni mazur gördü. Ona da buradan tekrar teşekkür ediyorum. Neyse kitab beni filmden daha çok etkiledi. Çünkü her kitap bir klasiğe gönderme yapılmıştı. İlk kitap Jane Austen’ın Aşk ve Gurur kitabına, ikinci kitap Shakespeare’in Romeo& Juliet’e, üçüncü kitap Emily Bronte’nin Uğultulu Tepelerine gönderme yapılmıştı. Dördüncü kitabı çıkartamadım. Ama en çok ilk kitap ile son kitabı sevdim. Aslında kitap günümüzde sıradanlaşan ilişkileri sorgulamamız için yapılmış bir ironi gibi. Artık bunu vampir yapıyorsa, insan ne yapar dedirtiyor. Ruhu olmayan bir kan emicinin, bu kadar duygusal, bu kadar iyi olması ve aşık olduğu kadını, kendisinden daha çok düşünmesi ve onun için her şeye yapabilmesi, tabiki bütün herkesin gönlünü feth etmesi için yeterli sanırım. Bu Edward hikayesini edebi anlamda yani kitap bağlamında konuştuğum ve eleştirilerde bulunduğumuz Sevgili Selmin Abla’ya da çok tesekkürler, kendisi sayemde kitabı okumadan soğudu. Sevdirmenin yollarını aramaktayım:)) Okumanızı sadece edebi anlamda tavsiye ediyorum.:))




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder